İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
İnsanların öyle eblehleri vardır ki, şeffaf bir zerrede şemsin timsalini veya bir çiçeğin renginde şemsin tecellîsini görse, şemsin o timsal ve tecellîsinden hakikî şemsin bütün levazımatını, hatta âleme merkez olmasını ve seyyarata olan cezbini talep edip isterler. Maahâzâ, o zerrede veya o çiçekte gördüğü timsal ve tecellinin bir arızadan dolayı kayboldukları zaman, basar ve basiretinin körlüğü dolayısıyla, hakikî şemsin inkârına zehab ederler.
Ve keza, o eblehler tecellî ile husule gelen vücud-u zıllîyi vücud-u hakikî ve aslîden fark edemezler, birbiriyle iltibas ederler.
Bunun için, bir şeyde şemsin timsalini, gölgesini gördükleri zaman, şemsin hararetini, ziyasını ve sair hususiyatını da istemeye başlarlar.
Ve keza, o eblehler, sinek, böcek ve sair küçük ve hasis şeylere bakarken, onlarda pek yüksek bir eser-i sanat ve hikmet görmekle derler: “Sâni’ bunlara pek fazla ehemmiyet vermiştir. Bir sineğin ne kıymeti olabilir ki, bu kadar masraflara, külfetlere mahal olsun?”
Arkadaş! Bu gibi eblehleri ikna ve işkâllerini def’ için dört şeyin bilinmesi lâzımdır:
Birincisi: Cenab-ı Hakkın rububiyetinin kemaliyle alâkadar olan her şey Onu tavsif eder; fakat o şeyin, rububiyetine mazhar olduğu münasebetiyle, kemalinin de mahall-i tecellîsi olur. Fakat o kemal ile muttasıf olamaz.
İkincisi: Her şeyden Cenab-ı Hakkın nuruna bir kapı açılır. Bu kapılardan birisinin kapanması, gayr-i mütenâhî sair kapıların da kapanmasını istilzam etmez. Fakat hepsinin bir miftah ile açılması mümkündür.
Üçüncüsü: İlm-i muhitten in’ikâs eden kader, her şeyde esma-i nuriyeden bir hisse tersim etmiştir.
Dördüncüsü:
“Bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, O’nun işi sadece ‘Ol!’ demektir, o da oluverir.”
(Yâsin Sûresi: 82)
“Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.”
(Lokman Sûresi: 28)
Bu âyetlerin sarahatine göre, her şeyin vücudu “Kün!” emriyle bağlı olduğu gibi, bütün eşyanın icad ve sonradan ihyaları bir nefs-i vâhidenin icad ve ihyası gibidir. Demek, icad Cenab-ı Hakk’a isnad edilirse, bu kadar rahat ve kolay olur, amma esbaba veya eşyanın kendilerine isnad edildiği zaman, bütün ukalânın ve eblehlerin hükümlerinden neş’et eden muhâlâtı kabul etmeleri lâzım gelir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 118
LÛGATÇE:
ebleh: pek akılsız, ahmak.
esbab: sebepler, vasıtalar.
i’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim, bil ki!
in’ikâs: aksetme, yansıma.
işkâl: müşküllük, anlaşılma güçlüğü, güçlük.
nefs-i vâhide: tek şey.
rububiyet: Cenab-ı Hakkın her zaman, her yerde, her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idaresi altında bulundurma vasfı.
şems: güneş.
tersim: resmini çizme, resmini yapma.
vücud-u zıllî: gölge vücut; yansıma ile oluşan varlık.
zehab: bir fikre veya zanna kapılma.
ziya: ışık.