Evâmir-i şer’iyeye karşı itaat ve isyan olduğu gibi, evâmir-i tekviniyeye karşı da itaat ve isyan vardır.
Birincisinde mükâfat ve mücâzâtın ekseri ahirette, ikincisinde ağlebi dünyada olur. Meselâ, sabrın mükâfatı zaferdir; ataletin mücâzâtı sefalettir; sa’yin sevabı servettir; sebatın mükâfatı galebedir. (Rumuz)
Müsâvâtsız adalet, adalet değildir. (Sünuhat)
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 444
***
Asr-ı Saadet olan sadr-ı evvelin hürriyet ve adalet ve müsâvâtı bahusus o zamanda delil-i kat’îdir ki, Şeriat-ı Garra müsâvâtı ve adaleti ve hakikî hürriyeti cemî revâbıt ve levazımatıyla câmi’dir. İmam-ı Ömer (ra), İmam-ı Ali (ra) ve Salâhaddin-i Eyyûbî âsârı bu müddeaya delil-i alenîdir.
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 95
***
Suâl: “Gayr-i müslimlerle nasıl müsâvî olacağız?”
Cevap: Müsâvât ise fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise şah ve geda birdir. Acaba bir Şeriat “Karıncaya bilerek ayak basmayınız” dese, tâzibinden men etse, nasıl benî Âdemin hukukunu ihmal eder? Kellâ! Biz imtisal etmedik. Evet, İmam-ı Ali’nin (ra) âdi bir Yahudî ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salâhaddin-i Eyyubî’nin miskin bir Hristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim. (HÂŞİYE)
Hâşiye: Eski Said, Nur’un parlak hâsiyetinden gelen kuvvetli ümit ve tam teselli ile siyaseti İslâmiyete alet yaparak, hararetle hürriyete çalışırken, diğer bir hiss-i kable’l-vuku ile dehşetli ve lâdinî bir istibdad-ı mutlakın geleceğini bir hadis-i şerifin manasından anlayıp, elli sene evvel haber vermiş. Said’in teselli haberlerini o istibdad-ı mutlak, yirmi beş sene bilfiil tekzip edeceğini hissetmiş ve otuz seneden beri “Eûzü billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyaseti” [Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.] deyip, siyaseti bırakmış, Yeni Said olmuştur.
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 182
LÛGATÇE:
ağleb: çok defa, çoğunlukla.
âsâr: eserler, izler. (mec: gidişler, meslekler.)
evâmir-i şer’iye: Şeriatın emirleri.
evâmir-i tekviniye: Allah’ın kâinata koyduğu varlıklarla ilgili kanunlar, yaratılışla ilgili emirler, kanunlar.
geda: fakir, kimsesiz, dilenci.
istibdad-ı mutlak: hiçbir hak ve hürriyeti tanımayan tam baskı, tam diktatörlük.
mücâzât: ceza.
müsâvât: eşitlik.
müsâvî: eşit, denk.
revâbıt: bağlar, ilgiler.
sadr-ı evvel: öncekiler, ilk gelenler.
sa’y: çalışma.