(Dünden Devam)
Ve keza, kalbime vâki olan en ince, en gizli hatıraları işittiği ve kalbimin müyûl ve emellerini tatmin ettiği gibi, akıl ve hayalimin de temenni ettikleri saadet-i ebediyeyi vermeye kàdir olan Zat-ı Akdes’ten maada kimseye ibadet etmiyorum.
Evet, dünyayı ahirete kalbetmekle kıyameti koparan kudret muktedirdir, âciz değildir. Bir zerre, o kudretin nazarında gizlenemez. Şems, büyüklüğüne güvenerek o kudretin elinden kurtulamaz. Evet, Onun marifetiyle elemler lezzetlere inkılâb eder. Evet, Onun marifeti olmazsa, ulûm evhama tahavvül eder, hikmetler illet ve belâlara tebeddül eder, vücud ademe inkılâb eder; hayat ölüme, nurlar zulmetlere ve lezaiz günahlara tahavvül eder. Evet, Onun marifeti olmazsa, insanın ahbabı ve mal ve mülkü insana a’dâ ve düşman olurlar; beka belâ olur, kemal heba olur, ömür heva olur, hayat azap olur, akıl ikàb olur, âmâl âlâma inkılâb eder.
Evet, Allah’a abd ve hizmetkâr olana her şey hizmetkâr olur. Bu da, her şey Allah’ın mülk ve malı olduğunu iman ve iz’an ile olur.
Evet, Kudret insanı çok dairelerle alâkadar bir vaziyette yaratmıştır. En küçük ve en hakir bir dairede insanın eli yetişebilecek kadar insana bir ihtiyâr, bir iktidar vermiştir. Ferşten Arş’a, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi yalnız duadır. Evet, [“De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?” (Furkan Suresi: 77)] ayet-i kerîmesi, bu hakikati tenvir ve ispata kâfidir. Öyle ise çocuğun eli yetişemediği bir şeyi peder ve validesinden istediği gibi, abd de acz ve fakrıyla Rabbine iltica eder ve Hâlık’ından ister.
Mesnevî-i Nuriye, s. 124
LÛGATÇE:
abd: kul.
a’dâ: düşmanlar.
adem: yokluk.
âlâm: kederler, elemler, acılar.
âmâl: emeller, arzular, istekler.
evham: vehimler, zanlar, kuruntular.
heva: sonuçsuz, anlamsız, boş söz, hal vb.
ikàb: azap, eziyet, ceza.
illet: hastalık, sakatlık, arıza.
kalbetmek: değiştirmek.
lezaiz: lezzetler, zevkler.
maada: başka, gayrı, -den başka.
müyûl: meyiller, yönelişler.
tahavvül: değişme, dönüşme, başkalaşma.
ulûm: ilimler.